2014 Brezilya yolunda karşılaşacağımız rakiplerin eleme performanslarına bakarsak; Hollanda 27 puan ile vizeyi çok rahat aldı, Estonya ise tarihi bir başarıya imza atarak 16 puan ile playofflara kalmayı başardı, Macaristan 19 puanla 3. olabildi ve Romanya 14 puan topladı. Bugünkü performasımıza baktığımızda, kendimize çeki düzen vermezsek bu tabloda 2014 Dünya Kupası da hayal olabilir.
Eşleşme sonrasında intikam naraları atılması beklenirken Hırvat cephesinden en azından futbolcular ve Biliç'ten ılımlı ve kendine güvenir açıklamalar geldi. İki tarafı teraziye koyduğumuzda yetenek olarak Hırvatlardan eksiğimiz olduğunu söyleyemeyiz lâkin form durumu olarak rakibin ağır bastığı aşikâr.
Kadrolara baktığımızda, 2008'den bu yana iki ekibin de değişim içinde olduğunu söyleyebiliriz. Hırvatlar bu değişime rağmen en zayıf halka olarak gösterilen savunma hattını değiştiremediler, sadece emektar Robert Kovac'ın yerine genç Lyonlu Lovren'i monte ettiler. Orta alanda anahtar oyuncu konumundaki Modric ve Leko,Rakitic,Vukocevic dikkat edilmesi gereken oyuncular. Forvet hattında ise bizden katbekat üstünler. Petric'in eksikliğinde, Eduardo, Jelavic, Olic ve çok formda bir Mandzukic, hangisi oynasa başımıza iş açabilecek oyuncular, Biliç'in eli bu yönden çok zengin.
Kadrolara baktığımızda, 2008'den bu yana iki ekibin de değişim içinde olduğunu söyleyebiliriz. Hırvatlar bu değişime rağmen en zayıf halka olarak gösterilen savunma hattını değiştiremediler, sadece emektar Robert Kovac'ın yerine genç Lyonlu Lovren'i monte ettiler. Orta alanda anahtar oyuncu konumundaki Modric ve Leko,Rakitic,Vukocevic dikkat edilmesi gereken oyuncular. Forvet hattında ise bizden katbekat üstünler. Petric'in eksikliğinde, Eduardo, Jelavic, Olic ve çok formda bir Mandzukic, hangisi oynasa başımıza iş açabilecek oyuncular, Biliç'in eli bu yönden çok zengin.
Milli takım tercihlerine göz attığımızda en zengin bölgemizin kaleci olması futbolumuz açısından pek de umut dolu bir görüntü değil. Nuri'nin yokluğu da tabii ki en büyük eksiğimiz.
Hiddink'in (ya da Oğuz Çetin'in desek daha doğru olur) kadro seçimine değinelim;
Volkan Demirel: Her kaleci gibi genç yaşlarda taraftara saç baş yoldurttuğu zamanlar oldu. Daum'un 'kalede onu gördüğümde dehşete kapılıyorum' açıklamasından sonra eldivenleri teslim ettiği Volkan, hâlâ eski günlerini aratmayacak hatalar yapsa bile istikrarı yakalayıp Engin İpekoğlu ve Rüştü Reçber'den sonra kaleyi devraldı. Çok iyi bir kaleci jenerasyonu yakalamamıza rağmen sakatlık veya ceza olmadığı halde eldivenleri teslim etmesi zor.
Sinan Bolat: Son dakikalarda attığı kafa golü ile takımına maç kazandırarak aklımıza kazınan Sinan, Türkiye'ye geldi gelecek dedikodularının ardından yine Standard Liege'de kaldı. Geçtiğimiz yıllarda Volkan ve Onur'un yokluğunda 3. tercih durumunda kaleyi koruduğu zamanlarda sırıtmadı. Bir gün muhakkak Türk takımlarından birinde izleyeceğiz.
Tolga Zengin: Şenol Güneş'in gelişi ile Onur'un gölgesinde kalan, beklenen patlamayı yapamayan Tolga, Onur'un talihsiz sakatlığı ile Şampiyonlar Ligi'nde maç kazandıran ve Real Madrid'in takip ettiği bir kaleci konumuna geldi.
Trabzonspor tarihinin 1975 ile başlayan şampiyonluk yıllarında kalesini koruyan efsane kalecisi ve şimdiki hocası Şenol Güneş'in yönetiminde olmak bu iki genç kalecinin parlamasında en büyük etken tabii ki.
Gökhan Gönül: Mevkisinde belki de dünyanın en önemli oyuncularından biri ancak Fenerbahçe'de gösterdiği devamlılığı milli takımda bir türlü sağlayamadı buna rağmen gittiği her takımda formayı alabilecek, oynadığı zaman fark yaratan bir oyuncu.
Sabri Sarıoğlu: Galatasaray'ın sembolü haline geldi. Çok eksik yönü var ama hırsı ve devamlılığı onu her hoca için vazgeçilmez kılmaya devam ediyor.
Servet Çetin: Shevchenko faciasından sonra düşüşe geçen kariyerini toparlamayı başarmıştı ki bir de Mario Gomez faciası yaşadı, bakalım bu kez toparlayabilecek mi. Sakatlık da araya girince genç Semih'e formayı kaptıran Servet formsuz durumda, muhtemelen 11'de yer almayacak.
Ömer Toprak: Freiburg'tan sonra Leverkusen'da da kadronun değişmez oyuncusu oldu. Servet'in yokluğunda arka ikilide büyük ihtimal ile onu göreceğiz.
Egemen Korkmaz: Bursaspor, Trabzonspor derken Beşiktaş'ın halihazırda kadrosunda en güvendiği isim, milli takımda da yeri garanti.
Giray Kaçar: Hacettepe'den geldiğinden beri Trabzonspor'da bir var bir yok olan Giray, Şenol Güneş'in gelmesi ile istikrarı yakaladı. Egemen'in yanına defans alternatiflerinden biri.
Hakan Balta: 10 üzerinden notlasanız bir sol bek olarak sahadaki tüm görevlerini 6 ile yapan bir oyuncu. Kronik sol bek eksikliğine çare oldu fakat standardının altına düştüğünde oynadığı takım için maça mal oluyor.
İsmail Köybaşı: Gelecek vadeden bir futbolcu iken 22 yaşına geldi hâlâ gelecek vadediyor. Hakan Balta'dan bile formayı çekip alamaması her şeyi anlatıyor. Çağdaş bir sol bekte olması gereken tüm yeteneğe sahip ama bir türlü beklenen düzeye gelemedi.
Hamit Altıntop: Milli maç sonraları Hamit'in konuşmalarını dinlemek futbolumuzun bugünü ve geleceği adına her şeyi özetliyor, sahada zaten milli takımın vazgeçilmezi.
Gökhan Töre: Türkiye'yi seçen, Alman tedrisatından geçmiş bir başka oyuncumuz, top ayağında olduğunda heyecan yaratıyor ancak henüz formayı alabilecek durumda değil.
Selçuk Şahin: Milli takımın vazgeçilmezi oldu çıktı, Fenerbahçe'de dahi düzgün forma şansı bulamazken milli takım aday kadrosunda yeri garanti olan Selçuk, Hiddink'in kadro seçimlerini yapmadığı yönündeki düşüncelerimizi kuvvetlendiriyor.
Mehmet Topal: Ç.Dardanelspor'dan geldi, bir hafta sonra Anfield Road'ta Liverpool'a karşı Galatasaray forması giydi, ardından Valencia'ya transferi ve halihazırda Chelsea dedikoduları, buna rağmen zaman zaman teknik heyete yaranamayarak aday kadroya dahi çağrılmadı, milli takımdaki yerini bir türlü garantileyemedi.
Emre Belözoğlu: Sahadaki agresif tutumundan kurtulabilse futbolu için söylenebilecek olumsuz hiçbir şey yok. Gözü kapalı 11'e yazılacak bir futbolcu.
Selçuk İnan: Mondragon'a attığı uzak mesafe golleri ile Manisaspor kariyeri ardından Trabzonspor'da evrim geçiren Selçuk Galatasaray'da kariyerinin zirvesine çıktı. Son haftalarda rakiplerin markajında kaybolsa da Burak ile oynama alışkanlıkları son zamanlarda olduğu gibi bu maçta da en büyük kozumuz.
Caner Erkin: Fenerbahçe'de yeniden doğdu, hücum anlamında yeteneklerini sergilemeye başladı ama Arda varken milli takımda formayı alması zor.
Arda Turan: Söylenecek fazla şey yok, Türk futbolunun son dönemdeki en yetenekli futbolcusu. Milli takım ondan çok şey bekliyor.
Ozan İpek: Bursaspor'un şampiyonluğunda çok büyük rol oynayan Ozan, düşüşe geçen performansını yine ayağa kaldırarak milli takıma kadar yükseldi. İlk 11 olmasa da teknik heyetin elini zenginleştiren bir koz.
Burak Yılmaz: Hakan Şükür'den sonra milli takım forvetinde oluşan boşluğu tam anlamıyla kapatabilen ilk isim. Her yönü ile tam bir forvet oyuncusu zira geçen sene ve özellikle bu sene performansı ve rakamlar her şeyi ortaya koyuyor. Kaybolacak iken o da Şenol Güneş ile canlandı. Forvette rakipsiz.
Kazım Kazım: Forvete koysanız olmuyor, sağ açığa koysanız sürekli bir şeyler eksik buna rağmen yeteneklerine inancını yitirmeyenler hala mevcut. Galatasaray, Fatih Terim bu şansı ona verdi. Son haftalarda yine formsuz, ilk 11'de şans bulamayabilir.
Umut Bulut: Geçen sene kariyerinde zirve yaparak, Fransa'ya Toulouse'a transferini gerçekleştirdi. 4-3-3 sisteminde Burak'ın alternatifi.
Halil Altıntop: Bulunduğu takımlarda istenen performansı gösteremedi ve daha farklı bir role büründü, yıllar geçtikçe golcü sıfatından uzaklaştı. Kardeşinin gölgesinde kaldı, zaman zaman yükseldiği milli takımda alternatif olmaktan öteye gidemiyor.
Her şeye rağmen bu milli takımın 2012'de Polonya ve Ukrayna'da bulunması gerek, milli takımımızın yer aldığı turnuvaları da milletçe çok büyük heyecan ile ve çok farklı duygular içinde izlediğimiz de bir gerçek. 1996 İngiltere, 2000 Belçika/Hollanda, Letonya'ya kaybettiğimiz play-off ve kaçırdığımız 2004 Portekiz sonrasında 2008 Avusturya/İsviçre'de de yer aldık. Bu kez de başarırsak en azından Avrupa Şampiyonası anlamında bir turnuva alışkanlığı yakaladık diyebiliriz. Terazide Hırvatlar ağır bassa da, form durumu ve istatistik ibresi rakibi gösterse de söz konusu milli takımımız olunca daha önce de defalarca gördüğümüz kadarı ile gerisi teferruat oluyor. Bunu bir de Hırvatların kalecisi Pletikosa'nın ağzından dinlemek en güzeli.
Hiddink'in (ya da Oğuz Çetin'in desek daha doğru olur) kadro seçimine değinelim;
Volkan Demirel: Her kaleci gibi genç yaşlarda taraftara saç baş yoldurttuğu zamanlar oldu. Daum'un 'kalede onu gördüğümde dehşete kapılıyorum' açıklamasından sonra eldivenleri teslim ettiği Volkan, hâlâ eski günlerini aratmayacak hatalar yapsa bile istikrarı yakalayıp Engin İpekoğlu ve Rüştü Reçber'den sonra kaleyi devraldı. Çok iyi bir kaleci jenerasyonu yakalamamıza rağmen sakatlık veya ceza olmadığı halde eldivenleri teslim etmesi zor.
Sinan Bolat: Son dakikalarda attığı kafa golü ile takımına maç kazandırarak aklımıza kazınan Sinan, Türkiye'ye geldi gelecek dedikodularının ardından yine Standard Liege'de kaldı. Geçtiğimiz yıllarda Volkan ve Onur'un yokluğunda 3. tercih durumunda kaleyi koruduğu zamanlarda sırıtmadı. Bir gün muhakkak Türk takımlarından birinde izleyeceğiz.
Tolga Zengin: Şenol Güneş'in gelişi ile Onur'un gölgesinde kalan, beklenen patlamayı yapamayan Tolga, Onur'un talihsiz sakatlığı ile Şampiyonlar Ligi'nde maç kazandıran ve Real Madrid'in takip ettiği bir kaleci konumuna geldi.
Trabzonspor tarihinin 1975 ile başlayan şampiyonluk yıllarında kalesini koruyan efsane kalecisi ve şimdiki hocası Şenol Güneş'in yönetiminde olmak bu iki genç kalecinin parlamasında en büyük etken tabii ki.
Gökhan Gönül: Mevkisinde belki de dünyanın en önemli oyuncularından biri ancak Fenerbahçe'de gösterdiği devamlılığı milli takımda bir türlü sağlayamadı buna rağmen gittiği her takımda formayı alabilecek, oynadığı zaman fark yaratan bir oyuncu.
Sabri Sarıoğlu: Galatasaray'ın sembolü haline geldi. Çok eksik yönü var ama hırsı ve devamlılığı onu her hoca için vazgeçilmez kılmaya devam ediyor.
Servet Çetin: Shevchenko faciasından sonra düşüşe geçen kariyerini toparlamayı başarmıştı ki bir de Mario Gomez faciası yaşadı, bakalım bu kez toparlayabilecek mi. Sakatlık da araya girince genç Semih'e formayı kaptıran Servet formsuz durumda, muhtemelen 11'de yer almayacak.
Ömer Toprak: Freiburg'tan sonra Leverkusen'da da kadronun değişmez oyuncusu oldu. Servet'in yokluğunda arka ikilide büyük ihtimal ile onu göreceğiz.
Egemen Korkmaz: Bursaspor, Trabzonspor derken Beşiktaş'ın halihazırda kadrosunda en güvendiği isim, milli takımda da yeri garanti.
Giray Kaçar: Hacettepe'den geldiğinden beri Trabzonspor'da bir var bir yok olan Giray, Şenol Güneş'in gelmesi ile istikrarı yakaladı. Egemen'in yanına defans alternatiflerinden biri.
Hakan Balta: 10 üzerinden notlasanız bir sol bek olarak sahadaki tüm görevlerini 6 ile yapan bir oyuncu. Kronik sol bek eksikliğine çare oldu fakat standardının altına düştüğünde oynadığı takım için maça mal oluyor.
İsmail Köybaşı: Gelecek vadeden bir futbolcu iken 22 yaşına geldi hâlâ gelecek vadediyor. Hakan Balta'dan bile formayı çekip alamaması her şeyi anlatıyor. Çağdaş bir sol bekte olması gereken tüm yeteneğe sahip ama bir türlü beklenen düzeye gelemedi.
Hamit Altıntop: Milli maç sonraları Hamit'in konuşmalarını dinlemek futbolumuzun bugünü ve geleceği adına her şeyi özetliyor, sahada zaten milli takımın vazgeçilmezi.
Gökhan Töre: Türkiye'yi seçen, Alman tedrisatından geçmiş bir başka oyuncumuz, top ayağında olduğunda heyecan yaratıyor ancak henüz formayı alabilecek durumda değil.
Selçuk Şahin: Milli takımın vazgeçilmezi oldu çıktı, Fenerbahçe'de dahi düzgün forma şansı bulamazken milli takım aday kadrosunda yeri garanti olan Selçuk, Hiddink'in kadro seçimlerini yapmadığı yönündeki düşüncelerimizi kuvvetlendiriyor.
Mehmet Topal: Ç.Dardanelspor'dan geldi, bir hafta sonra Anfield Road'ta Liverpool'a karşı Galatasaray forması giydi, ardından Valencia'ya transferi ve halihazırda Chelsea dedikoduları, buna rağmen zaman zaman teknik heyete yaranamayarak aday kadroya dahi çağrılmadı, milli takımdaki yerini bir türlü garantileyemedi.
Emre Belözoğlu: Sahadaki agresif tutumundan kurtulabilse futbolu için söylenebilecek olumsuz hiçbir şey yok. Gözü kapalı 11'e yazılacak bir futbolcu.
Selçuk İnan: Mondragon'a attığı uzak mesafe golleri ile Manisaspor kariyeri ardından Trabzonspor'da evrim geçiren Selçuk Galatasaray'da kariyerinin zirvesine çıktı. Son haftalarda rakiplerin markajında kaybolsa da Burak ile oynama alışkanlıkları son zamanlarda olduğu gibi bu maçta da en büyük kozumuz.
Caner Erkin: Fenerbahçe'de yeniden doğdu, hücum anlamında yeteneklerini sergilemeye başladı ama Arda varken milli takımda formayı alması zor.
Arda Turan: Söylenecek fazla şey yok, Türk futbolunun son dönemdeki en yetenekli futbolcusu. Milli takım ondan çok şey bekliyor.
Ozan İpek: Bursaspor'un şampiyonluğunda çok büyük rol oynayan Ozan, düşüşe geçen performansını yine ayağa kaldırarak milli takıma kadar yükseldi. İlk 11 olmasa da teknik heyetin elini zenginleştiren bir koz.
Burak Yılmaz: Hakan Şükür'den sonra milli takım forvetinde oluşan boşluğu tam anlamıyla kapatabilen ilk isim. Her yönü ile tam bir forvet oyuncusu zira geçen sene ve özellikle bu sene performansı ve rakamlar her şeyi ortaya koyuyor. Kaybolacak iken o da Şenol Güneş ile canlandı. Forvette rakipsiz.
Kazım Kazım: Forvete koysanız olmuyor, sağ açığa koysanız sürekli bir şeyler eksik buna rağmen yeteneklerine inancını yitirmeyenler hala mevcut. Galatasaray, Fatih Terim bu şansı ona verdi. Son haftalarda yine formsuz, ilk 11'de şans bulamayabilir.
Umut Bulut: Geçen sene kariyerinde zirve yaparak, Fransa'ya Toulouse'a transferini gerçekleştirdi. 4-3-3 sisteminde Burak'ın alternatifi.
Halil Altıntop: Bulunduğu takımlarda istenen performansı gösteremedi ve daha farklı bir role büründü, yıllar geçtikçe golcü sıfatından uzaklaştı. Kardeşinin gölgesinde kaldı, zaman zaman yükseldiği milli takımda alternatif olmaktan öteye gidemiyor.
Her şeye rağmen bu milli takımın 2012'de Polonya ve Ukrayna'da bulunması gerek, milli takımımızın yer aldığı turnuvaları da milletçe çok büyük heyecan ile ve çok farklı duygular içinde izlediğimiz de bir gerçek. 1996 İngiltere, 2000 Belçika/Hollanda, Letonya'ya kaybettiğimiz play-off ve kaçırdığımız 2004 Portekiz sonrasında 2008 Avusturya/İsviçre'de de yer aldık. Bu kez de başarırsak en azından Avrupa Şampiyonası anlamında bir turnuva alışkanlığı yakaladık diyebiliriz. Terazide Hırvatlar ağır bassa da, form durumu ve istatistik ibresi rakibi gösterse de söz konusu milli takımımız olunca daha önce de defalarca gördüğümüz kadarı ile gerisi teferruat oluyor. Bunu bir de Hırvatların kalecisi Pletikosa'nın ağzından dinlemek en güzeli.